Bir temel felsefe öğretisi:
“Bilmek kabul etmek değildir;
kabul etmeyeceksen bile neyi kabul etmediğini bilmek için öğren...”
Hareketin temeli oluşturan
olgu, objektif bakış açısının kabul edilebilirliği ile sabit
bir izdüşüm görüngüsüdür.
Biçim kuramının ileri sürdüğü
teze göre:
“Yapısallaşma yasaları, akıl yürütmeyi olduğu
kadar, algıyı ve devindiriciliği de yönetir.
Yani zekâ, zaten algısal
düzenlemenin bir parçasıdır.”
Ruh halinin ivmesi ile
işlerlik kazanmış olan düşünce sürecinin diyalektiği, bir nevi durum
değerlendirmesi yapma durumudur.
Zekanın perspektifi,
spesifik nüans organizasyonlarının izdüşümünde kuramsal argümanların
işlevselliğinin ontolojik zemine uyarlanmasından ortaya çıkan bir spesifik nüans
durumudur.
İnsandaki zekâ kavramı,
diyalektik sürecin içersindeki asimetrik paydadaki sıfır noktasını oluşturur.
Genellikle doğma karşıtlığı
olarak işlerlik kazandırma amacıyla ortaya atılan görüşlerin çeşitliliği,
kişilik oluşumundaki değişken normların etkisiyle farklılık gösterir.
Bu doğrultuda,
derinlemesine incelenerek değerlendirilen kuramlar birbirinden bağımsız
düşünürler tarafından ele alındığından olduğundan çok daha farklı ve değişken
açılımlara yönelerek öngörülememiş yeni perspektiflerin oluşumlarına işlerlik
kazandırır.
Bu da düşünsel felsefenin
bireşim olgusunun durağanlığını bozarak dokulaşmasını sağlar. İdeaların felsefi
boyutu, hayatın retinasına tam gerçeklikte yansıtılamamış ütopyaların kurgusal
skalası niteliğini taşır. Her bir düşünürün zaman ve mekan kavramı olmaksızın karışık
ruh hallerindeki asimetrik döngülerinin kaotik yapıya yakın sayılabilecek
düzeyde performans sergileyerek en basit tanımı ile, hayatın ifadesi olan
felsefeyi içinden çıkılamaz bir anafor görünümüne dönüştürerek düşünce
sistemine farklı bakış açılarıyla katkıda bulunulmasını olanak sağlamamıştır.
Kimi düşünür “Felsefe
yapmak ölmeyi öğrenmektir” derken bir diğeri “Felsefe, neleri bilmediğini
bilmektir”. Derken,
Bir başkası “Mutlu bir yaşam sağlamak
için, tutarlı eylemsel bir sistemdir” demiştir. Pek çok düşünürü ortak paydada
buluşturabilecek söylem ise bugünün en basit anlatımıyla “Felsefe yaşamın ta
kendisidir”.
Tüm bu gerçeklikler ortada
iken, her bir bireyin hayata dair elde ettiği kazanımlar doğrultusunda hayatın
akışını gözlemleyerek parçası olduğu topluluğun eylem ve oluşlardan meydana
gelen olaylarına fiziki göz temastan kaçınmadan cesurca analiz ederek
içselleştirmeli ve birebir içinde yer aldığı topluluğun bir bireyi olarak
taşıdığı sorumluluğunun bilincine varmalıdır.
Kavramsal ve kuramsal
düşünce ve görüşlerini komplekse kapılmadan dile getirebilmeli Megalomaninin
pençesine de düşmemelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder