T.D.K sözlüğü
Aydın:
özel, isim (a'ydın)
aydın
(II)
sıfat
1 . Işık alan, ışıklı, aydınlık:
2 . Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver:
3 . Kolayca anlaşılacak kadar açık, vazıh (söz veya yazı).
Tümleşik olarak birbirine bağlı ve fakat içerikte farklı tanım “AYDIN”!
T.D.K
sözlüğünde “Kültürlü, okumuş, görgülü, ileri düşünceli (kimse), münevver”
Münevver:
isim, eskimiş Arapça münevver
1 .
Aydın kimse:
2 . sıfat Aydınlatılmış.
Aslında
vurgusal manada anlam olarak da ön plana çıkan tanım “Aydın kimse”.
Her
ne kadar ilk tanım da aydınlatılmış denilse de aydınlanmış, varoluşun bilinç ve
gerekliliklerini özümseyerek diyalektik yöntemini kusursuzca uygulaya gelen,
her şart ve zeminde adil olmak için çaba harcayıp adalet için mücadele eden
kimse...
İnsanı
insan kılan keyfiyet, kişiden kişiye değişen hatta fazlasıyla kutuplaşarak
dünya görüşüne göre şekillenen düşünceler, bilgiler, öğretiler bütünüdür.
Aklın(Düşünme, anlama ve kavrama gücü) her zaman için illaki olumluya çalışacak
diye bir kurala tabi olmadığı için “Akıl” kendi hal ve gidişatıyla karşıt denge
unsurlarını gözeterek her dönemdeki fikir ve kanaat önderlerini toplumların
kazanç hanesine (+) olarak dahil etmiştir.
Kâinattaki
denge anlayışı, her bir boşluğun doldurulmasından çok daha öte, derin bir anlam
içerdiği için, bireyin üzerine yıkılan “münevver” insan olma modeli varoluşla
başlayıp yok oluşa dek sürüp gidecek sancılı ve bir o kadar da sıkıntılı
sürecin özünde oluşan dengeye göre gelişim göstermiştir. Gerçekliği ve onun
çelişmelerini ve bu çelişmeleri aşmayı akıl yürütme ile aşma imkânına sahip
olan insanoğlu, ne yazık ki çoğunlukla her defasında dramatik bir şekilde
olumsuzluğa kayan tercihleriyle kendi özünün dinamiklerini etkisiz kılarak
diyalektik sistemin uygulayıcısı olmaktan hızla uzaklaşarak özüne olabildiğince
yabancılaşmayı tercih eder konuma gelmiştir.
Çağlar
boyu ortaya konmuş olan değişik görüşleri, mevcudiyete tehdit olarak algılayan
anlayışlar, dünyanın evrensel boyutuna vurulabilecek en büyük darbeyi her
seferinde acımasızca indirmekten geri durmamışlardır.
Değişim ve gelişime bağnazlık adına dur
diyenlerin belli bir coğrafyaları yoktu elbet ancak her biri söz birliği
etmişçesine, sistematik olarak ırk, din, dil, köken ayırımı yaparak, tüm
dikkatlerini farklı olanı sindirmek ve onu yok etmek üzere odaklanıp varoluş
felsefesini kendi anlayış ve kabullerine uygun şekilde düzenleyip kutsamış,
farklının farklılığını ortadan kaldırarak, yaşamsal önem içeren tüm evreleri
aşama aşama “ben” merkezcil bir tavırla tekleştirdiği ölçüde renksizleştirerek
günümüzde akılla bağdaşmayan uygulamalarının en etkin ve güncel uygulayıcısı konumuna gelmişlerdir. Ama yine de tüm bu olumsuzluklara karşın insanoğlunun arayışının
hiçbir şart ve koşulda engellenemeyeceğinin anlaşılması pek de uzun
sürmemiştir.
Aklını
kullanabilme yetisini elinde bulunduran her bir birey, kendi çapında fikir
insanı olma yolunda başarı kazanmış sayılır. Verimli düşünce ve üretim, bireyin
toplumsal açılımlarında bir kazanım olarak görünse de farklı olarak, bireyin
kendi ayırt edici özelliklerinin tutum, davranış ve eğilimlerinin tarz ve
üsluba dayalı gelişimi, mizacın yapısal anlamda nasıl bir işleve sahip olduğunun
ortaya konması açısından önemli bir veri niteliği taşımaktadır.
Gece
ve gündüz kadar kutupsal bir ayrışmayı bünyesinde barındıran insanoğlu,
varlığının biçimsel ve bilinçsel seyrinde olaylar karşısındaki kendi kanaatini
oluşturma aşamasında kontrollü ve kararlı olması düşülebilecek muhtemel
yanılgıların en alt seviyede gerçekleşmesini sağlamıştır. Dönem ve şartların
elverdiği ölçüler de yüzyıl öncesinde ortaya konulan bir görüş, bir bireyin düşün
dünyasında yüzyıllık bir sıçrama yapması, çağın ötesine berisinden katkı
sağlaması, görüp yaşayamayacağı bir zaman dilimine düşünle atlaması, zamanı güncel yaşayan bireylerin düşünüp
ürettikçe genel anlamda eksikliğini hissettiği unsurların eksikliğini
hissettirmeyecektir.
Alman ekonomist ve sosyolog Max Weber’e (21 Nisan 1864-14 Haziran 1920) göre
Aydının tanımı:
“Yaşadığı
dönemin koşullarını iyi analiz edebilen, düşünen, üreten, ürettiklerini
paylaşan, çağı yakalamış ve hâtta aşmış, içinde yaşadığı topluma
yabancılaşmadan ve her zaman toplumunun önünde olarak onun değişimine ve
ilerlemesine katkı sağlayan insan tipi...”
Tanım
kendi içersinde toplumsal yapıyı, özünde aşınmaya uğramamış olarak tanımlıyor.
Aydının toplumla kurduğu bağın, sağlıklı ve kendini yenileyebilen, her daim
güncel kalmayı başarabilen bir yapıya sahip olduğunu vurguluyor.
Aydın
mevcut olan diyalektiğe bağlı kaldığı sürece aydın olmayı başarabiliyor.
Jean Paul Sartre ise:
“Çelişkisinin
doğası, aydını, zamanımızın bütün çatışmalarında taraf olmaya zorlar; o,
kendisinin de ezilenlerden olduğu bilinciyle, her çatışmada ezilenlerin safında
kendini bulur.” diyor.
Bu durum, aydının ateşle dansına benzer ve bu sonuca ulaşan kişiye aydın demek “aydın” olarak tanımlanan kişilere büyük haksızlık olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder